SORU 274 : HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU TASARISININ BİLİŞİM HUKUKU İLE İLGİLİ MADDE VE GEREKÇELERİ

HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU TASARISININ
BİLİŞİM HUKUKU
İLE İLGİLİ MADDE VE GEREKÇELERİ
 
Av.Özgür Eralp
Mayıs 2006-ANKARA
www.ozgureralp.av.tr
avukat@ozgureralp.av.tr
 
Hukuk davalarının mevzuat anlamında başlıca kaynağı olan Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu 4 Ekim 1927 yılında yürürlüğe girmiş olup İsviçre’nin Neuchâtel Kantonuna ait 1925 tarihli Medenî Usul Kanunundan tercüme edilerek alınmıştır. Ancak bu sırada bazı bölümler için Fransız ve Alman hukukundan da yararlanılmıştır.
1927 yılında yürürlüğe giren 1086 sayılı Kanunun dili oldukça eskimiş olup bugüne kadar tam yirmialtı kez değiştirilmiştir. Bunun yanı sıra Borçlar Kanunu ve Ticaret Kanunu ile ilgili oluşturulan komisyonlar tarafından hazırlanan tasarıların tamamlanarak kanunlaşmaları için gerekli sürecin başlatıldığı da gözününde tutulduğunda mevzuat bütünlüğü açısından böyle bir tasarının hazırlanması artık bir zorunluluk haline gelmiştir.
Bu çalışmada kanun tasarısının bilişim hukuku ile ilgili maddeleri ve gerekçeleri belli bir düzen altında verilmeye çalışılmıştır. Kanun maddelerinin üzerindeki eleştiri ve önerileri içeren çalışma ise sadeliği bozmama adına başka bir çalışma içerisinde paylaşılmaya çalışılacaktır.
Tasarının son hali http://www.kgm.adalet.gov.tr/gorus/hmk.htm  adresinde yer almaktadır.
 
MADDE 123- (1) Dava, dava dilekçesinin yönetmelikte belirle­nen şekilde kaydedildiği tarihte açılmış sayılır. Dava dilekçesine davalı sayısı kadar örnek eklenir.
 
MADDE 123- Maddede davanın açılma tarihi ve dava dilekçesi­nin kaç örnek verileceği düzenlenmiştir. Davanın açılma zamanı olarak dilekçe­nin mahkemedeki kayıt anı esas alınmıştır. Bunun sebebi özellikle teknolo­jinin de ilerlemesiyle mahkemelerin duruma göre elektronik or­tamda da dilekçeleri kabul ve kayıt edebilmeleridir.Dava açma zamanı­nın arz ettiği önem sebebiyle mahkemelerin dava dilekçelerini yönetme­liğe uygun şekilde derhal kayda geçirecekleri tabiîdir. Ayrıca kayıt için gerekli harç ve giderle­rin de yatırılıp yatırılmamasına göre işlem yapıla­caktır. Bu çerçevede yö­netmeliğe atıf yapılması uygun bulunmuştur. Dava dilekçesi, aslı yanında davalı sayısı kadar örnek eklenerek mahke­meye verilmelidir.
 
 
MADDE 154- (1) Mahkeme, tarafların rızası olmak şartıyla, ken­di­lerinin veya vekillerinin, aynı anda ses ve görüntü nakledilmesi yoluyla bu­lundukları yerden oturuma katılmalarına ve usul işlemleri yapabilmele­rine izin verebilir.
(2) Tarafların rızası olmak kaydıyla, mahkeme, bir tanığın, bilirki­şi­nin veya bir tarafın dinlenilmesi esnasında başka bir yerde bulunmala­rına izin verebilir. Dinleme, ses ve görüntü olarak aynı anda duruşma salonuna nakledilir.
 
 
MADDE 154- Madde, taraflara modern teknolojiden ve Adalet Ba­kanlığınca uygulamaya konulan Ulusal Yargı Ağı Projesinden yarar­lanma imkânı hazırlamaktadır. Bu yolla, yargılamanın her hangi bir işle­mine uzak­tan katılma, tarafın isticvabı, şahidin veya bilirkişinin dinlenil­mesi mümkün olacak, hâkim uzaktan da olsa delillerle bizzat temas kura­cak; Anayasanın da amir hükmü olan “usul ekonomisi çerçevesinde daha az emek ve daha az masrafla” davanın karara bağlanması sağlanacaktır.
Maddenin birinci fıkrasında, yapılan işleme muhatap olmayan ta­ra­fın, bu işlemi görüntü ve ses nakli yoluyla izlemesi mümkün hâle geti­ril­mekte, ikinci fıkrada ise tanığın, bilirkişinin ya da tarafın başka bir yerden elektronik araçlarla dinlenmesine imkân yaratılmaktadır. Bu iş­lemlere ait masrafın, o işlemin elektronik ortamda yapılmasını isteyen tarafın yatırdığı avanstan karşılanacağı tabiîdir.
Her iki fıkrada da tarafların rızası özel olarak aranmıştır. Çünkü doğrudanlık ilkesi gereğince, hâkimin kural olarak delilleri doğrudan ve tarafların huzurunda incelemesi gereklidir. Bu çerçevede, daha iyi değer­lendirilme yapılabilmesi açısından, taraflar birbirleri ile ve tanık ya da bilir­kişi ile doğrudan aynı ortamda bulunarak soru sormak, cevaplarını tartışmak isteyebilirler. ­Taraflar kabul etmezlerse, ses ve görüntü nakli yoluyla diğer tarafın, tanığın veya bilirkişinin uzaktan dinlenmesi müm­kün olmayacaktır. Böyle bir durumda ya aynı mahkemede veya istinabe yoluyla başka bir mah­kemede doğrudan dinlenilme gerçekleştirilecektir.
Bu madde dışında isticvap ve yeminde de ses ve görüntü nakli yo­luyla dinlemenin mümkün olduğu ayrıca belirtilmiş, tanık, bilirkişi ve tarafın normal dinlenmesinde ise bu hükümle yetinilmiştir. Zira isticvap ve yemin bizzat tarafın ikrar veya delil elde edilmesi amacıyla dinlenmesi sonucunu doğuracaktır. Bu sebeple, işin niteliği gereği ayrıca düzenlen­mesi gerekli görülmüştür. Bu özel düzenlemeler dışında, bu madde genel düzenleme ola­rak uygulama alanı bulacaktır.
 
 
MADDE 203- (1) Uyuşmazlık konusu vakıaları ispata elverişli, ya­zılı veya basılı metin, senet, çizim, plân, kroki, fotoğraf, film, görüntü veya ses kaydı gibi veriler ile elektronik ortamdaki veriler ve bunlara benzer bilgi taşıyıcıları bu Kanuna göre belgedir.
 
MADDE 203- 1086 sayılı Kanundan farklı olarak, belge kavra­mına da bu Tasarıda yer verilmiştir. Belge, bir üst kavram olarak kabul edilmiştir. Belge kavramının, hukukumuzda yeni yer alması sebebiyle ayrıca tanımı da yapılmıştır. Belge tanımlanmakla birlikte, senedin ta­nımlanmasından özel olarak kaçınılmıştır. Bunun bir sebebi, senedin öte­den beri kanunda yer al­ması, bu konuda doktrinde ve yargı uygulama­sında ciddi bir tereddüdün mevcut olmamasıdır. Ayrıca, senedin kesin delil olarak kabulü sebebiyle, yapılacak bir tanım, bazı sınırlamaları da içereceğinden, ortaya çıkacak ge­lişmelere engel olmamak bakımından tanımı yapılmamıştır.
Belge konusunda sınırlayıcı bir tanım yapmak yerine, belgenin ne olduğunu belirten bir çerçeve çizilmiştir. Böylece bu Tasarıda yer alan kav­ram konusundaki tereddütlerin ortadan kaldırılması ve senet kavramı ile karıştırılmaması mümkün olacaktır. Maddede verilen tanıma göre, uyuş­mazlık konusu vakıaları ispata elverişli, yazılı veya basılı metin, senet, çi­zim, plân, kroki, fotoğraf, film, görüntü veya ses kaydı gibi veri­ler ile elekt­ronik ortamdaki veriler ve bunlara benzer bilgi taşıyıcıları belgedir. Belge­nin tanımı yapılırken, hukuk sistemimiz içinde bütünlü­ğün korunması ve aynı kavramın farklı şekillerde anlaşılmaması için, Bilgi Edinme Kanununun “Tanımlar” başlığını taşıyan 4 üncü madde­sinde yer alan belge tanımından da yararlanılmıştır.
Maddedeki belge tanımında, iki unsur önemlidir. Belge bir “bilgi ta­şıyıcısı”dır. Ancak, her bilgi taşıyıcısı değil, uyuşmazlık konusu vakıa­ları ispata elverişli olanlar, yargılama hukuku anlamında belge sayılmış­tır. Ta­nımda belge sayılacak bilgi taşıyıcılarının bir kısmı örnek olarak sayılmış olmakla beraber, tüm belgeler bu sayılanlardan ibaret değildir. Ancak, sayı­lan bilgi taşıyıcıları farklı niteliklere sahip olanlardan en ti­pikleridir. Örne­ğin, sadece yazılı ve basılı metinler değil, çizim, kroki gibi yazı dışındaki resim, plân vs. de belge olarak sayılmış, ayrıca, gö­rüntüyü anlık ya da hare­ketli taşıma niteliğine sahip fotoğraf veya film de ayrıca belirtilmiştir. Gö­rüntü ya da ses kayıtları bilgi taşımaya elverişli olduğu gibi, elektronik or­tamdaki veriler de bilgi taşıyabilmektedir. Gö­rüldüğü üzere, farklı bilgi taşı­yıcıları belirtilmek suretiyle bu konudaki gelişmelere imkân tanıyacak bir tanımlama yapılmıştır.
Bu maddede belge tanımlanmakla yetinilmiş, belgenin türüne göre delil kuvveti aşağıdaki maddelerde düzenlenmiştir.
 
 
MADDE 209- (1) Mahkeme huzurunda ikrar olunan veya mah­ke­mece inkâr edenden sadır olduğu kabul edilen adî senetler, aksi ispat edil­medikçe kesin delil sayılırlar.
(2)Usulüne göre güvenli elektronik imza ile oluşturulan elektro­nik veriler, senet hükmündedir.
(3)Hâkim, mahkemeye delil olarak sunulan elektronik imzalı belge­nin, güvenli elektronik imza ile oluşturulmuş olup olmadığını re’sen inceler.
MADDE 209- Madde, 1086 sayılı Kanununda yer alan adî se­netler ile elektronik imzalı belgelerin ispat gücü hakkındaki düzenleme özünde bir değişiklik yapılmamış olmakla birlikte günümüz Türkçesine uyarlanmıştır.
Maddenin birinci fıkrasına göre, adî senetler, mahkeme huzu­runda ikrar edilmişse (inkâr edilmemişse), aksi ispat edilmedikçe kesin delil olarak kabul edilecektir. Bu açıdan hükmün, 1086 sayılı Kanundaki düzenlemeden farklı bir yanı bulunmamaktadır.
İkinci fıkra ile, güvenli elektronik imzalı belgeler, adî senet nite­li­ğinde kabul edilmiştir. 1086 sayılı Kanunda 5070 sayılı Kanunla yapı­lan değişiklikle medenî yargılama hukukumuza giren elektronik imzalı belgele­rin, delil gücü konusundaki tereddüdün, bu düzenlemeyle ortadan kaldırıl­ması amaçlanmıştır. Ancak, elektronik imzalı belgelerden sadece, güvenli elektronik imza ile oluşturulanlar adî senet kuvvetinde sayılmış, diğer elekt­ronik belgeler ya da güvenli elektronik imza dışında imzalana­rak oluşturul­muş elektronik belgeler adî senet olarak kabul edilmemiştir.
Güvenli elektronik imza ile oluşturulan belgeler için doğrudan adî senettir ifadesi yerine, adî senet hükmündedir ifadesi tercih edilmiştir. Zira, güvenli elektronik imza, dar ve teknik anlamda adî senet değildir. Bu tür belgelerin oluşturulması ve ibrazı adî senetlerden farklılık göster­diği gibi, inkârı hâlinde uygulanacak hükümler de farklıdır. Bu sebeple, adî senetle aynı ispat gücüne sahip olmakla birlikte, doğrudan adî senet olarak kabulü doğru görülmemiştir. Nitekim, adî senetlerin inkârı ile elektronik belgelerin inkârı hâlinde uygulanacak usul ayrı maddelerde düzenlenmiştir.
Üçüncü fıkrada, hâkime bir yetki verilmiştir. Elektronik imzalı bel­gelerin güvenli elektronik imza ile oluşturulup oluşturulmadığını hâ­kim kendiliğinden inceleyecektir. Zira, bir elektronik belge, ancak gü­venli elekt­ronik imza ile oluşturulması hâlinde adî senet kuvvetinde delil olma niteli­ğine sahiptir. Bu fıkraya, ispat ve delillere ilişkin genel hü­kümler içinde yer alan, bir delilin geçerli ve caiz bir delil olup olmadığını inceleme yetkisinin mahkemede olmasının bir sonucu olarak yer veril­miştir.
 
MADDE 214- (1)Güvenli elektronik imzayla oluşturulmuş veri­nin inkârı hâlinde, hâkim tarafından veriyi inkâr eden taraf dinlendikten sonra bir kanaate varılamamışsa, bilirkişi incelemesine başvurulur.
 MADDE 214 –Güvenli elektronik imzayla oluşturulan verinin in­kârı hâlinde, bu iddianın incelenmesi, diğer belgelerdeki sahtelik ince­leme­sinden farklılık gösterecektir. Zira, güvenli elektronik imzayla oluş­turulan verinin doğruluğu konusundaki tereddüdün giderilmesi, ancak teknik bir incelemeyle mümkündür. Bu sebeple, güvenli elektronik im­zalar konusun­daki iddialar, konunun uzmanı bilirkişilerin yapacağı ince­leme ile açıklığa kavuşturulabilir. Ancak, bu inceleme yapılmadan önce, inkârda bulunan tarafın dinlenmesi uygun bulunmuştur. İnkâr eden tara­fın yapacağı açıklama mahkemede bir kanaat uyandırırsa, bilirkişi ince­lemesine başvurulmaz; tara­fın dinlenmesinden sonra da kanaat oluş­mazsa, bu takdirde bilirkişi incele­mesine başvurulması zorunludur.
MADDE 225- (1) Taraflar, kendilerinin veya karşı tarafın delil ola­rak dayandıkları ve ellerinde bulunan tüm belgeleri mahkemeye ibraz etmek zorundadırlar. Elektronik belgeler ise, belgenin çıktısı alınarak ve talep edil­diğinde incelemeye elverişli şekilde elektronik ortama kaydedi­lerek mahke­meye ibraz edilir.
(2) Ticari defterler gibi devamlı kullanılan belgelerin sadece ilgili kı­sımlarının onaylı örnekleri mahkemeye ibraz edilebilir.
MADDE 225- Madde, 1086 sayılı Kanunun aynı konuyu düzen­le­yen 326 ncı maddesi hükmünden hem şekil hem içerik yönünden fark­lıdır.
1086 sayılı Kanunda, önce genel olarak tarafların ellerindeki bel­ge­leri ibraz edecekleri düzenlenmiş, daha sonra dört bent hâlinde konuyla ilgili hangi belgelerin ayrıca ibraz edileceği belirtilmiştir. Maddenin bi­rinci fıkra­sında bu sayma yerine, tüm belgeleri kapsayıcı genel bir dü­zenleme yapıl­ması uygun görülmüştür. Şöyle ki: 1086 sayılı Kanunda, Türk Medeni Ka­nunu ve Türk Ticaret Kanunu gereğince ibrazı zorunlu olan belgelerin ya­nında diğerlerinin de ibrazı gerektiği belirtilmiştir. Yeni düzenlemede buna yer verilmemiştir. Çünkü, öncelikle belgeyi ibraz zo­runluluğu bu iki kanun dışında da söz konusu olabilir, bu sebeple ifade sınırlayıcıdır. Zaten bir ka­nunda özel olarak belge ibrazı zorunluluğu düzenlenmişse, bunu tekrar be­lirtmek gereksizdir. Böylece, tek tek sayı­lıp ihtimal dışı kalabilecek durum­lar da bertaraf edilmiştir.
Fıkranın ikinci cümlesinde, elektronik belgelerin nasıl ibraz edile­ceği ayrıca belirtilmiştir. Zira, elektronik belgelerin ibrazı diğer belgele­rin ibrazından farklıdır. Bu sebeple, elektronik belgenin kağıt üzerine çıktısı alınarak ve talep edildiğinde de incelemeye elverişli şekilde elekt­ronik or­tama kaydı yapılmak suretiyle mahkemeye ibrazı gereklidir. İn­celemeye elverişli şeklin ne olduğu, o günkü teknik imkânlara uygun olarak tespit edilecektir. Burada ibraz edilecek elektronik belgenin, gü­venli veya basit elektronik imza ile imzalanmış olup olmaması önemsiz­dir. Güvenli elektro­nik imza ile imzalanmamış ya da hiç elektronik imza taşımayan bir elektro­nik belgenin de delil olarak ibrazı gerekebilir. Bel­genin ibrazı ile onun delil değeri ayrı değerlendirildiğinden böyle bir ayrıma gidilmemiştir.
İkinci fıkrada ise, bazı belgelerin tamamının değil, sadece belirli bölümlerinin delil olarak kullanılmasının söz konusu olabileceği ihtimali düzenlenmiştir. Özellikle ticarî defterler gibi hacimli belgelerin sadece be­lirli bir sayfası ya da bölümü uyuşmazlıkla ilgili olabilir. Bu durumda sü­rekli kullanılan bu tür belgelerin tamamının ibrazını istemek, hem ibraz eden taraf için bazı zorluklar ortaya çıkarabilecek, hem de uyuşmazlık dışındaki bölümlerinin ibrazı sebebiyle mahkeme dosyasında gereksiz yer işgal ede­cektir.
 
MADDE 246- (1) Tanık çağrı kağıdıyla davet edilir. Ancak, çağrı kağıdı gönderilmeden taraflarca hazır bulundurulan tanık da dinle­nebilir.
(2) Çağrı kağıdının oturum gününden en az yedi gün önce tebliğ edilmiş olması gerekir. Acele hâllerde tanığın daha önce gelmesine karar verilebilir.
(3) Tanığı davet, gerektiğinde telefon, faks, elektronik posta gibi araçlardan yararlanılmak suretiyle de yapılabilir. Ancak, davete rağmen gelmemeye bağlanan sonuçlar, bu durumda uygulanmaz.
MADDE 246- “Tanığın davet edilmesi” başlığını taşıyan bu madde­nin ilk iki fıkrası mevcut 1086 sayılı Kanunun 258 inci maddesi hükmünü içermektedir. Bu bağlamda birinci fıkrada tanığın davet edil­mesi zorunlulu­ğuna işaret edilmiş, ikinci fıkrada ise, acele hâllerde bunun istisnası dile getirilmiştir. Acele hâller kavramının takdiri, tanığı dinleye­cek hâkime ait bir görevdir.
Tanığın mahkemeye çağrılmasına ilişkin kullanılacak araçlar, gü­nü­müz iletişim ve bilişim teknolojisi göz önüne alınarak gösterilmiştir. Mah­keme gerektiğinde tanığı telefon, faks ve elektronik posta gibi araç­lardan yararlanarak davet edebilecektir. Bu durum istisnaî bir düzenle­meyi içerdi­ğinden, olağan prosedürde öngörülen tanığın davete rağmen gelmemesinin sonuçları, burada uygulama alanı bulmayacaktır.
 
MADDE 416- (1) Tahkim sözleşmesi, tarafların, sözleşme veya sözleşme dışı bir hukukî ilişkiden doğmuş veya doğabilecek uyuşmaz­lıkların tamamı veya bir kısmının çözümünün hakem veya hakem kuru­luna bırakıl­ması hususunda yaptıkları anlaşmadır.
(2) Tahkim sözleşmesi, taraflar arasındaki sözleşmenin bir şartı veya ayrı bir sözleşme şeklinde yapılabilir.
(3) Tahkim sözleşmesi yazılı şekilde yapılır. Yazılı şekil şartının ye­rine getirilmiş sayılması için, tahkim sözleşmesinin taraflarca imza­lanmış yazılı bir belgeye veya taraflar arasında teati edilen mektup, telg­raf, teleks, faks gibi bir iletişim aracına veya elektronik ortama geçirilmiş olması ya da dava dilekçesinde yazılı bir tahkim sözleşmesinin varlığının iddia edilme­sine davalının verdiği cevap dilekçesinde itiraz edilmemiş olması yeterlidir. Asıl sözleşmenin bir parçası hâline getirilmek amacıyla tahkim şartı içeren bir belgeye yollama yapılması hâlinde de tahkim söz­leşmesi yapılmış sayılır.
(4) Tahkim sözleşmesine karşı, asıl sözleşmenin geçerli olmadığı veya tahkim sözleşmesinin henüz doğmamış olan bir uyuşmazlığa ilişkin olduğu itirazında bulunulamaz.
(5) Yargılama sırasında tarafların tahkim yoluna başvurma konu­sunda anlaşmaları hâlinde, dava dosyası mahkemece ilgili hakem veya ha­kem kuruluna gönderilir.
 
MADDE 416- Maddenin birinci fıkrasında, doğmuş ya da ileride doğacak uyuşmazlıkların hakem veya hakemler tarafından çözümü için tah­kime gidilebileceği, yine tarafların bir hukukî ilişkiden doğacak uyuşmaz­lıkların tamamının ya da sadece bir kısmının tahkim yolu ile çözümünü ka­rarlaştırabilecekleri belirtilmiş olup, son durumda uyuş­mazlıklardan diğer kısmı için genellikle mahkemeye gidilmektedir. Bu durum tahkim sözleşme­sinin geçerliliğini etkilemez.
Tahkim sözleşmesi genellikle bir başka sözleşmenin bir hükmü ola­rak görülmekle birlikte, tarafların, bu asıl sözleşmeden ayrı bir söz­leşme yaparak da uyuşmazlıklarını tahkime götürebilecekleri ikinci fık­rada düzen­lenmiştir.
Üçüncü fıkrada, tahkim sözleşmesinin tahkim yargılamasına da­ya­nak olması nedeniyle, yazılı şekilde yapılması, anlaşmanın geçerlik şartı olarak düzenlenmiştir. Ayrıca, hangi hâllerde yazılı şekil şartının yerine geti­rilmiş kabul edileceği örnekler sayılarak belirtilmiştir. Bu se­beple, Borçlar Hukukundaki şekil şartına ilişkin prensipler, tahkimde bu fıkra ile çelişme­diği ölçüde uygulanabilir.
Ayrılabilirlik prensibi gereği asıl sözleşmenin geçersiz olduğu id­di­ası, o sözleşmenin bir parçası olsa bile tahkim şartına karşı ileri sürü­lemez. Ayrıca, sözleşme gereği tahkim yolu ile çözülecek bir uyuşmazlı­ğın doğmuş olup olmadığı hakem veya hakemler tarafından kararlaştırı­lacaktır. Bu husus dördüncü fıkrada düzenlenmiştir.
Beşinci fıkrada, bir uyuşmazlığın halli için mahkemeye başvu­rulmuş olmasının, o meselenin çözümü için tahkime gidilemeyeceği an­lamına gel­meyeceği hususu düzenlenmiştir.
 
 
Genel gerekçe (ilgili bölümler)
 
Dördüncü Kısım “İspat ve Deliller” başlığını taşımaktadır. Bu Kı­sımdaki ispat hakkı, ispat yükü ve karşı ispatla ilgili hükümler yenidir. Dör­düncü Kısmın İkinci Bölümünde “senet” yerine “belge ve senet” iba­resine yer verilmiştir. Bu Bölüm içinde delil olarak, belge ve senet dü­zenlenmiştir. Burada ilk defa hukukumuzda belge kavramı ile senet kav­ramı birbirinden ayrılmış, belge, senet kavramını da içine alacak şekilde bir üst kavram ola­rak kabul edilmiştir. Belge ile senedin ayrılması hem kavramsal hem de hu­kukî anlamda önemlidir. Her şeyden önce, belge genel anlamda bir bilgiyi taşımaya elverişli ortamı ya da şeyi ifade et­mektedir. Şüphesiz her bilgi taşı­yıcının delil olarak bir değeri olmakla birlikte, o bilginin ne kadar güvenli taşındığı ve kesinliği ile bağlantılı şekilde delil olarak kullanılırken farklı kuvvette kabul edilmektedir. Bu sebeple örneğin, altı imzalanmış kağıt üstü­deki bir metin, yazı veya im­zası inkâr edilmedikçe senet olarak kesin delil niteliğine sahiptir. Güvenli elektronik imza ile oluşturulan elektronik ortam­daki veriler ise doğrudan senet olmamakla birlikte, senet kuvvetindedir. Oysa, imzasız sadece içinde belirli bilgiyi taşıyan bir kağıt üzerindeki yazı, yazılı delil başlan­gıcı olarak senet kuvvetinde değildir
.
Senet kesin olarak kullanılan ve kanunun özel bir anlam yüklediği belge türüdür. Oysa, her belge senet olmadığı gibi, kanunun senet dışında da delil olarak kabul ettiği belgeler mevcuttur. Örneğin, yazılı delil baş­langıcı, niteliği itibariyle bir belgedir, ancak kanunda kabul edilen şek­liyle senet değildir. Bunun dışında günümüzde elektronik ortamda oluştu­rulan veriler mevcuttur. Elektronik ortamda oluşturulan bu veriler genel anlamda belge­dir, ancak senet sayılmamaktadır. Gerek 1086 sayılı Ka­nunda gerekse Tasa­rıda düzenlenen hükümler arasında elektronik or­tamda oluşturulan verilerin tamamı değil bir kısmı (güvenli elektronik imza ile oluşturulan veriler) senet hükmünde kabul edilmiştir. Dikkat edilirse, bu tür elektronik belgeler dahi teknik anlamda senet değil, senet hükmündedir.
 
Ayrıca, belgenin üst kavram olarak kabul edilmiş olması, ilerde meydana gelecek teknik gelişmelere daha kolay ayak uydurulmasını ve bu yönde düzenleme yapılmasını mümkün kılacaktır. Herhangi bir veri taşıyı­cısı, bugün anladığımız anlamda senet ya da güvenli elektronik imza ile im­zalanmış elektronik verilerden daha kuvvetli bir ikna gücüne ve güvenliğe sahipse, onun kesin delil olarak kabulü de kolaylaşacak, bunun için kanunun sisteminin bozulması da gerekmeyecektir.

Yazar Hakkında